Hz.Ömer
Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan hoca efendinin sohbetlerinden derlediğimiz Gülistan’dan Bir Demet köşemizin bu haftaki konusu ”Hz. Ömer”
Hz. Ömer Hakkında Mukaddemede metnini okumuş olduğumuz hadis-i şerif, Hz. Aişe Vâlidemiz tarafından rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz, Hz. Ömer’i methedici sözler ifade buyurmuşlar.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Hiçbir peygamber yoktur ki, onun ümmetinde bir veya iki muallem, muhaddes; kendisine ilham olan bir kimse bulunmasın. Benim ümmetimde de böyle bir kimse varsa, muhakkak o Hattab’ın oğlu Ömer’dir.
Muhakkak ki, hak Ömer’in lisanı ve kalbi üzeredir.” Bu hadis-i şerifte geçen muallem kelimesi, başka bir hadis-i şerif rivayetinde muhaddes diye geçiyor. Kendisine söz söylenen, ilham olunan; melek tarafından kendisine hak ve hayır ifade edilen kimse mânâsına…
Meselâ, Ebû Hüreyre RA’dan rivayet olunduğuna göre Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurmuş:
“Her peygamberin ümmetinde, peygamber olmadığı halde kendisine hayır, hak ilham olunan kimseler vardır. Peygamber değil, kendisine vahiy gelmiyor ama Allah ona öyle bir saf kalp vermiş, öyle güzel, muntazam bir görüş ihsan eylemiş ki, hakkı görüyor ve hak üzere bulunuyor.
Eğer benim ümmetimden de bir nümûne söylemek gerekirse, işte o Hattab’ın oğlu Ömer’dir.” buyurmuş.
Peygamber Efendimiz, adaleti ile meşhur Hz. Ömer’i metheylemiş de:
“Muhakkak ki hak Ömer’in dili ve kalbi, yâni konuşması ve gönlü üzerindedir.” buyurmuş. Yâni, “O hakkı söyler ve gönlünden hakkı geçirir.” diye iltifat buyurmuşlar.
Ebû Hüreyre RA’dan gelen bir rivayette de Allah Ömer’e rahmet eylesin, acı da olsa, gerçeği, hakkı söyler.” diye Peygamber Efendimiz böyle metheylemiş.
Tabii, bu sözlerden bize çıkacak çok ibretler var. Demek ki acı da olsa hakkı kabul etmek; o da bir ders, o da bir büyük fazilet…
Yâni hakkı söyledi diye, acı gerçeği söyledi diye bir insanı savurup atmamak lâzım! Hakkı söylüyor, gerçeği söylüyor, darılmaya hakkın var mı? Gerçeği söyleyen kimseye kızmamak gerektiği de buradan anlaşılıyor.
Hz. Ömer’in bazı hadiseleri, hadis kitaplarında zikredilmiştir. Meselâ, içkinin haram kılınmasından önce, içki içilmemesi gerektiğini ifade eden bir kimsedir. Başka bir hadis-i şerifinde Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
“İnsanların ve cinlerin şeytanlarını gördüm, Ömer’den kaçıyorlardı.” Yâni, Hz. Ömer bir yola girse, şeytan da karşı yoldan geliyor olsa, Hz. Ömer’in korkusundan şeytan yolunu değiştirir.
Öyle celâdetli, has, halis birisi olmasaydı, Peygamber Efendimizin kabr-i şerifinde şu anda ona komşu olarak, kabir komşusu olarak bulunur muydu?
Daha başka ne şeref beklenir? Kime nasib olur o devlet, kime nasib olmuş? İşte onunla beraber bulunuyor.
Her hacı, Medine-i Münevvere’ye gittiği zaman, kabrini ziyaret ediyor. Hilafet vazifeni güzel eda ettin diye dua ediyor.
Şefaatini taleb ediyor. Allah bize şefaatini ihsan eylesin…
O güzel huyları bizlere de nasib eylesin… Acı da olsa hakkı söylemeyi, o da güzel bir huy, bizlere de nasîb eylesin…
Hakkı söylemekten susuyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var, söylemiyoruz. Ya menfaat zayi olmasın diye, veyahut tatlı hatırımız mükedder olmasın diye, bir sıkıntıya düşmeyelim diye susuyoruz. Neme lazım diyoruz, hakkı söylemiyoruz.
Olmaz, hakkı söyleyeceğiz.
Akif merhumun bir şiirini hatırlarsınız.
Der ki:
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım;
Azim ifade eden ne güzel bir cümle…
“Hakkı ayaklar altında bırakmam, hakkı ezdirtmem!”
demek istiyor.
Eh, el-hamdü lillâh… Allah-u Teàlâ Hazretleri bizlere de, öyle hakkı çiğnememek ve çiğnetmemek nasib eylesin…
Hakkı söylemek nasib etsin…
Bir başka hadis-i şerifinde Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki: “Hak nereye gidiyorsa, sen de onun peşinden git!
Daima hakkın yanında ol!” Bir yerde takılıp kalma, sabit kalma! Hak ne tarafa giderse, peşinden ona tâbî ol!
Hakka tâbî olarak öyle yürü! Onun için, en önemli şeylerden biri gerçektir, hakikattir, haktır, hukuktur.
Ona tâbî olmamız lâzım! Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri var ki, bize bildiriyor:
[Kendiniz aleyhine bile olsa, ana-babanız ve akrabanız aleyhine bile olsa (Allah için şahitlik eden kimseler olun!)] (Nisâ, 4/135) buyruluyor.
Eğer kendi aleyhimize bile olsa, çok sevdiğimiz anamızın, babamızın aleyhine bile olsa, yakınlarımızın aleyhine bile olsa, haktan ayrılmayacağız.
Bunu yapmakla, böyle hareket etmekle emrolunmuşuz.
Bizim arkadaşlarımızdan birisi çok yüksek bir mevkîde imiş.
Bir yerden bir yere gidiyorlar.
Babası da binmek istemiş makam arabasına…
Demiş ki: “—Babacığım, bu makam arabasıdır. Ben sana parasını vereyim, sen başka bir araba ile, taksi ile git!” demiş. Bu tabii garip gelir insana… Babası belki memnun olmuştur, belki de kırılmıştır, bilmiyoruz ama babasına öyle demiş.
Şeyh Şâmil Ruslarla mücadele ederken, adamları Ruslarla anlaşma yapılmasını istiyormuş, Hiç kimse bunu söylemeye cesaret edemiyormuş.
Annesini aracı yapmışlar, ona söyletmişler. Annesi Şeyh Şâmil’e: “—Bu kavga, gürültü ne olacak? Bu adamlarla anlaşma yap!” demiş. Şeyh Şâmil şöyle bir durmuş: “—Anne, sen bu sözü söylemekle cezayı hak ettin! Ben de senin varisinim, oğlunum; bu cezayı ben çekeceğim!” demiş.
Sırtını açmış, annesine vurulması gereken sayıda kamçıyı kendi sırtına vurdurmuş.
Adalet, hakîkat… Hepimiz hakikati söylersek, hiç haksızlık olmaz. Cemiyetin düzeni hak üzerinedir.
İnsan tek başına olduğu zaman, hak bahis konusu olmaz. Hak cemiyet halinde yaşamanın şartıdır, gerçeğidir.
Senin hakkınla ötekisinin, berikisinin hakkı arasında şeriatın koyduğu bir çizgi var…
Bu çizgiyi o taraftaki bu tarafa doğru çiğneyemez, bu taraftaki de öbür tarafa doğru çiğneyemez. İşte o çizgiye riayet etmek lâzım!
Eğer ona riayet olunmazsa, cemiyet yıkılır. Cemiyetin sıhhatli yürümesini istiyorsak, hepimiz hakka riayet edeceğiz.
Hakkımıza razı olacağız. Hakkı destekleyeceğiz, hakkı söyleyeceğiz.
Kale gibi sağlam olacağız. Hasmımız da olsa, düşmanımız da olsa hakkı söylediği zaman, “Tamam, doğru, bu gerçeği söylüyor.” demek faziletini göstereceğiz.
Allah bize o Hz. Ömer’in şöhret bulduğu adalet, hak, hakkaniyet sıfatını ihsan eylesin…
Şefaatine nâil eylesin…
Kaynak: Prof. Dr. M. Es’ad COŞAN “HAZİNEDEN PIRILTILAR” (Der. Dr. Metin Erkaya)