Site icon Yozgat Ses Haber

Gülistan’dan Bir Demet:”Musibet Karşısında Söylenecek Söz”

Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hoca efendinin sohbetlerinden derlediğimiz Gülistandan Bir Demet köşemizin bugünkü konusu ”Musibet Karşısında Söylenecek Söz”

”RE.402/6(Meni’stercaa   inde’l-musîbeti   cebera’llàhu musîbetehû   ve   ahsene   ukbâhu,   ve   ceale   lehû   halefen   sàlihan yerdàhu.) İbn-i  Abbas  RA’dan  bu  üçüncü  hadis-i  şerif.  Bu  da  bir  şifa tavsiyesi  mahiyetinde, 

Burada da bir başka konuyu Peygamber Efendimiz bize bildirmiş oluyor:

(Meni’stercaa  inde’l-musîbeti)  “Başına  bir  musibet  geldiği zaman, üzücü bir olay, canını sıkan, malına, sıhhatine, çoluğuna çocuğuna, ticaretine, yaşantısına bir musibet gelen bir insan, eğer (İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciùn) derse…”

Bu sözü söylemek çok güzel!  Bunu  söyleyen  insan  ne  olur?.. 

(Cebera’llàhu musîbetehû)“Allah o musibetin yarasını sarar.”Cebera,  bir  yarayı  sarmak,  bir  kırık  kemiği  doğrulsun  diye sarmak  demek…  “Allah  o  musibetin  kendisine  verdiği  kırıklığı sarar,  şifa  verir,  kırıklığı  kalmaz,  iyi  olur.  Allah  onun  o musibetten hasıl olan yarasını sarar.

(Ve  ahsene  ukbâhu)  İşin  sonunu  da  onun  için  iyi  eder,  hayr eder.” Musibet kötüdür amma, arkasını, sonunu hayr eder.

“O  musibete  uğrayıp  da,  ‘İnnâ  li’llâh,  ve  innâ  ileyhi  râciûn’ diyen  insanın  Allah  yarasını  sarar.  Sonra  da  işin  sonucunu, akıbetini  güzel  yapar.  (Ve  ceale  lehû  halefen  sàlihan)  Ve  bu musibetin  arkasından  da  ona  sàlih  bir  durum,  iyi  bir  hal  nasib eder,  verir,  halk  eder.  Yâni,halini  iyiye  tebdil  eder.  (Yerdàhu) Musibet gider, kendisinin memnun olacağı, hoşnut olacağı, ‘Oh el-hamdü lillâh, rahata erdim!’ diye razı olacağı hoş bir hali, iyi bir durumu o usibetin yerine ikàme eder.”

Bu kadar önemli bu sözü söylemek…

 (Ellezîne  izâ  esàbethüm  musîbetün  kàlû  innâ  li’llâhi  ve  innâ ileyhi  râciûn) [O  sabredenler, 

ndilerine bir belâ geldiği zaman,‘İnnâ li’llâhive  innâ  ileyhi  râciûn’ derler.]

(Bakara,  2/156)  diye Kur’an-ı Kerim’de böyle denilmesi tavsiye ediliyor zâten… Hadis-i şerifte  de  şimdi  karşımıza  gelmiş  oldu.  Bir  insan  Kur’an-ı Kerim’in emriyle, PeygamberEfendimiz’in tavsiyesiyle, musibetle karşılaştığı  zaman  bu  sözü  söylüyor.  Bu  ne  demek,  bunun anlamını öğrenelim:

(İnnâ li’llâh)  “Biz  Allah’ın kullarıyız,  bizi  yaratan  o,  yaşatan o…   Varlığımızı,   kudretimizi,   kuvvetimizi,   melekelerimizi, kabiliyetlerimizi,  hislerimizi,  azamızı,  aklımızı,  fikrimizi,  her şeyimizi veren o… Her şeyimiz ondan… Biz onun kullarıyız. Onun kulu olduğumuza göre,ondan tarafız. (Ve  innâ  ileyhi  râciùn)  Biz onun huzuruna da döneceğiz. Şimdi dünya hayatında imtihan için bulunuyoruz,sonunda ona döneceğiz.”

Bütün  insanlara  hitaben,  Allah-u  Teàlâ  Hazretleri  Kur’an-ı Kerim’de:

 (Ve  ileynâ  türceùn)  [Sonundaancak  bize  döndürüleceksiniz.] (Enbiyâ,21/35)  buyuruyor.  İnsan  Allah’tan,  dinden,  imandan, ibadetten  ne  kadar  kaçsa  nereye  gidecek?..  Yine  Allah’ın huzuruna  gidecek.  Yâni,kaçan  kâfir  de  olsa,  müşrik  de  olsa, dinsiz  de  olsa,  ateist  de  olsa,  inançsız  da  olsa,  o  da  Allah’ın huzuruna çıkacak, mü’min de çıkacak…

Şöyle bir düşünelim: Allah’ın huzuruna  kaçak  bir  kul  olarak, yakalanmış,  suçlu,  âsî,  mücrim  olarak,  yüzü  kara,  mahcupmu gelmek  iyi;  yoksa  Allah’a  aşk  ve  şevk  ile,  kavuşmak  aşkıyla yaşamış, Allah’a kavuşmayı isteyerek hareket etmiş, şehid olmuş, gàzi olmuş, hüsn-ü hâtime ile ahirete göçmüş,Allah’ın sevdiği bir kulu olarak Allah’ın huzuruna çıkmak mı iyi?..

Elbette  Allah’ın  huzuruna  âsî,  mücrim,  eli  kolu  bağlı,  yüzü kara, suçlu çıkmak kötü bir durum… Onu hiç kimse istemez. Ama fiilen dinsizlik yapınca, imansızlık yapınca, Allah’ın emirlerine asi olunca, sonuç itibarıyla öyle olmuş oluyor. Asi kulu olmuş oluyor, Allah’tan  kaçmış  oluyor,  ibadet  kaçkını  oluyor,  namaz  niyaz kaçkını oluyor, din iman düşmanı oluyor.

(İnnâ  li’llâh,  ve  innâ  ileyhi  râciûn)  “Biz  Allah’ın  yarattığı kullarız.  Kendi başımıza  bir  şeyimiz  yok  ki,  her  şeyimiz Allah’tan…  Dilerse  felç  eder,  dilerse  yok  eder.  Dilerse  öldürür,dilerse  yaşatır.  Dilerse  hoş  hallere  erdirir,  dilerse  musibetlere, felâketlere   uğratır.   Biz   ona   döneceğiz.”   Ona   dönmenin sorumluluğunu,   onun   huzuruna     varacağımızın   heyecanını şimdiden taşımalıyız. Hareketlerimize dikkat etmeliyiz.

İnsan  sorumluluğunu  bilmeli,  kulluğunun  sorumluluğunu idrak etmeli!.. Allah’a karşı kulluk görevleri olduğunu, teşekkür borcu,  şükür  borcu  olduğunu;  Allah’ın  yarattıklarına,  kendisine verdiklerine  hamd  etmesi,  şükretmesi  gerektiğini  unutmamalı, onu hatırında tutmalı!..

Başına  bir  musibet  geliyor.  Kim  nasîb  etti  bunu?..  Allah… Çünkü mukadderatı alnına yazan, takdir buyuran Allah-u  Teàlâ Hazretleri…“

—Musibet iyi kullara gelir mi, niye geliyor bana?..”

Gelir. Peygamberlere en büyük musibetler gelmiş. İmtihandır,derecesi artsın diye gelir.Bu  musibeti  Allah’ın  kaderine,  alnına  yazdığını  bilip,sabredecek.  “Ben  Allah’ın  kuluyum,  onun  huzuruna  varacağım. Dünyadaki  imtihanımdan  hesaba  çekileceğim.  Aman  imtihanı kaybetmeyeyim!  Musibet  geldi  diye  yoldan  çıkmayayım,  raydan çıkmayayım,  asi  olmayayım,  karşı  gelmeyeyim,  rızasızlık göstermeyeyim, sabırsızlık göstermeyeyim, edepsizlik etmeyeyim!” diye düşünmesi lâzım!..

Bunun  da  sözünü söylemesi lâzım: (İnnâ li’llâh,  ve  innâ  ileyhi râciûn) Bu hatırlama sözü… “İşte ben Allah’ın kuluyum, ben onun huzuruna  döneceğim.  Ben  onun  her  şeyini  severim.  Kaderini severim,  hayrını  severim,  musibet  gelirse,  ‘Ne  yapalım,  bu  da imtihandır.’  diye  sabrederim.  Hükmüne  rızam  vardır.  Kur’an-ı Kerim’ini  severim,  Peygamber-i  Zîşân’ını  severim.  Ahkâmını severim.  Haramlarının  haram  olmasını  isabetli  bulurum, kaçınırım,  haram  oluşuna  rıza  gösteririm.  Helâllerin  helâl oluşuna şükrederim, sevinirim… Her şeyine rıza gösteririm.”

Allah’a  kulluk  eden  bir  müslümanın,  mü’minin  en  yüksek ruhsal durumu nedir?.. Rıza makamıdır, razı olmasıdır. Allah’tan hoşnutve  razı…  “Razıyım  yâ  Rabbi!..  Neylersen  güzel  eylersin, biliyorum, razıyım yâ Rabbi!” demek çok iyi bir durum…

Aziz  ve  sevgili  dinleyiciler!  Böyle  bir  insanın ruh  kuvveti  çok fazla  olur,  metâneti  çok  fazla  olur.  Böyle  bir  kimseyi  kimse  alt edemez, kimse sırtını yere getiremez. Böyle düşünen, böyle inanan ihlâslı, imanı sağlam, mübarek bir kimse olur. Bu isan bunalıma düşmez, bu adam intihar etmez. Bu adam sabretmesini bilir, sabr-ı  cemîl  gösterir,  sevap  kazanır.  Toplumu  birbirine  karıştırmaz, feryad  ü  figan  edip  hem kendisini,  hem  başkalarını  üzmez.  Her şeyi güzel olur.

Kim gibi güzel olur?.. Yunus Emre gibi olur, Mevlânâ gibi olur. O arif, kâmil, imanın inceliklerini bilen zarif, edib kullar gibi olur.

Onun  için,biz  de  bu  üçüncü  hadis-i şeriften hissemizi alalım!

Hayatın  cilveleri  vardır,  mukadderatın,  kaderin  cilveleri  vardır;

insan  bazen  iyi  olaylarla  karşılaşır,  bazen  de  hoşuna  gitmeyen olaylar  başına  gelir.  Hasta  olur  meselâ;  ağrısı  sızısı  olur,  dişi ağrır, kulağı  ağrır,  başı  ağrır, midesi  ağrır, sancılanır, kıvranır. Romatizmaları rutubette azar.

Çoluk  çocuğunun  başına  bir  şey  gelir.  Başarısızlık,  iş hayatında  bir  terslik,  arıza,  kaza…  Bunların  hepsi  hayatın cilvesi…  İnsan  her  başına  gelen  musibetten  intihara  kalksa,dünyada insan kalmaz. İntihar haram, isyan haram, kadere rıza göstermemek  edepsizlik…  Allah’a  karşı  gelmek  zalimlerin, Firavunların işi… Azılı kâfirlerin işi… İyi bir mü’min tabii öyle bir şey yapmayacak.

Onun  için,  bu  (İnnâ  li’llâh,  ve  innâ  ileyhi  râciûn)  sözünü söyleyelim,  alışalım,  öğrenelim!  Böyle  musibetli  anlarda  bunu söyleyince,  rahatlar  insan…  O  zaman  olayları  sabr-ı  cemîl  ile karşılar.

Sabr-ı cemîlne  demek?..  Güzel  bir  sabırla,  zarif  bir  sabırla, hakim  bir  sabırla,  hoş  bir  sabırla  karşılar;  velveleye  vermez ortalığı… Onurlu, hürmetli, izzetli bir kimse olur.

Bunu söylerken, bir göz muayene işimiz vardı, bir hastaneye, çok  sevdiğimiz  bir  göz  mütehassısı  doçent  dostumuza  gittik.

Oradan  çıktık,  hastanenin  avlusu  karmakarış…  Bir  feryad,  bir figan…  Bir  de  baktık  ki  doğulu,  yaşlıca  bir  kadın  saçını  başını yoluyor,  göğsünü  bağrını  yırtmış,  yerden  yere  kendisini  atıyor.

Hastanede  herkes  etrafına  toplanmış,  kendi  şivesiyle  ağıtlar söylüyor.  Herhalde  hastası  öldü  veyahut  bir  acı  haber  aldı anlaşılan… Velveleye veriyor ortalığı… Kendi kendime, gideyim şu hanıma, “Hanım böyle yapma, bu yaptığın  İslâm’da  yok,  sabr-ı  cemîl  göster!”  diyeyim  dedim  ama, fırsat olmadı, durum müsait olmadı.

Peygamber SAS Efendimiz, buna benzer bir şekilde taşkınlık

yapan bir kadının yanına gitmiş, demiş ki:“

—Hanım sabret Allah’ın kaderine…”

—Sen  benim  başıma  neler  geldiğini,  musibetimin  ne  kadar büyük  olduğunu,  felâketimin  ne  kadar  tahammül  edilmez 174 olduğunu  biliyor  musun?..”  filân  diye  bağırıp  çağırmaya  devam

etmiş kadın.

Peygamber SAS Efendimiz yürümüş gitmiş. Arkadan gelenler

demişler ki:“—

Ey  kadın!  Seninle  konuşan  bu  zâtın  kim  olduğunu bilemedin mi?..”“

—Yok, bilemedim, ne bileyim ben?”

Demişler: “—O Peygamber SAS Efendimiz’di…”

“—Yâ, eyvah! Öyle mi?..”

Üzüntüsünü unutmuş, edepsizliğinden mahcupolmuş. Koşmuş Peygamber SAS Efendimiz’in arkasından… “

—Yâ  Rasûlallah,  özür  dilerim, senin  olduğunu  bilemedim. Başka  bir  insan  sandım,  sıradan  bir  insan  sandım,  ondan söyledim.” demiş. Peygamber SAS Efendimiz de buyurmuş ki:

 (Es-sabru  inde’s-sadmeti’l-ûlâ) “Sabır, darbe ilk geldiği zaman gösterilir,  sevap  o  zaman  alınır.

”  Yâni, “O   ilk   anda, insan kendisini  tutmağa  dikkat  etmelidir. Böyle   feryad   ü   figan etmemelidir.” buyurmuş. Demek ki, sakin olacağız. Ne yapalım, hayatta insanın başına neler  geliyor.  Biz  böyle  hayatta  insanın  başına  neler  gelir  diye etrafımıza   baktığımız   zaman,   çeşitli   misaller   görüyoruz. Böyle  olaylarla  insan  karşılaşabiliyor.  Ne  yapması  lâzım?.. Bunlara hazırlıklı olması lâzım!.. Ben bunları düşündüğüm için, bir  de  kardeşlerime  karşı  hizmet  arzusu  ile,  onları  hayata yetiştirmek  için  hanım  derneklerimize  rica  ettim:  “Aman  bu hanımlarımızı yetiştirelim, ilkyardım kursları açalım!” dedim.

İlkyardım…  Meselâ  araba  kazası  oldu,  yaralılar  var.  Araba çarpmış, kadın çıktı; çocuğu yaralı, kocası yaralı… Ne yapacak?.. O da feryad ü figan etse, o da bir kenara bayılsa, dağın başında yardımcılar  gelinceye  kadar  kim  yardım  edecek?..  Metin  olmasılâzım!..

Onun için bizim kadın-aile derneklerimizde ilkyardım kursları tertipledik,  çok  rağbet  gördü.  Kardeşlerimiz  ilkyardım kitabı yazdılar,  yayınladılar. İşte  kaza  olursa  ne  yapmak  lâzım, kanama olursa nasıl bağlamak lâzım, yarayı nasıl sarmak lâzım? Nasıl davranmak lâzım?.. Çeşitli güzel şeyler… Bunların hepsini bilmek gerekiyor. Ben  burada  bakıyorum  Avustralya’daki  kadınlara;  biz  sabah namazına  gidiyoruz,  onlar  idman  yapmak  için  caddelerde koşturuyorlar…  Biz  ikindi  namazına  gidiyoruz,  onlar  işten çıkmışlar,  caddelerde  koşturuyorlar.  Yeşil  sahalarda  idman yapıyorlar,  vücutlarını  geliştirmek  için…  Boyna  yürüyen,  koşan, vücudunu  çalıştıran  insanlar  görüyorum.  Çok  aşırı  bir  idman merakı var. Vücudunun, sıhhatinin tam yüksek seviyede olması için, çok dikkat ediyorlar bunlar… Bizim üşeneceğimiz, tembellik edeceğimiz kadar, aşırı diyeceğimiz kadar fazla miktarda yürüyüş, koşu yapıyorlar.

Eşofmanını giyiyorveyahut şortunu giyiyor, idman kıyafetini giyiyor,   yollarda   koşturuyor.   Para   versen   bizimkilere yaptıramazsın.  Ama,  bunların  hepsi  sıhhatli…  Oturması, kalkması, yürümesi, sırtına çantayı aldığı zaman dağlara çıkması, çayırlarda,  çöl  yerlerde  kamp  kurması;  hepsine  alışkınlar. Yüzmeyi  biliyorlar,  gezmeyi  biliyorlar,  tırmanmayı  biliyorlar. Halatla tırmanmayı dağlara tırmanmayı, her şeyi öğreniyorlar. Hayat bu, hayatta insana her şey lâzım olur. İnsanın karşısına musibet  de  gelir.  Musibetin  karşısında  hem  ruhen  hazır  olmak lâzım, musibetin darbesi geldiği zaman yıkılmamak lâzım, metin olmak lâzım, karşı tedbiri almak lâzım!

Aziz ve sevgili kardeşlerim, “

İnnâ li’llâh, ve innâ ileyhi râciùn” derse, Allah onun musibetinin yarasını sarar, işininn àkıbetini iyi eyler. Ondan sonra ona iyi bir hal nasib eder, hoşlanacağı bir razı durum nasib eder.

O halde kişisel olarak, ailevî olarak, toplumsal olarak  sıkıntılarınız  varsa,  “İnnâ li’llâh,  ve  innâ  ileyhi  râciùn”u çok söyleyin!

Exit mobile version