Hazreti Muhammed’in Doğumu Ve Çocukluğu
Prof .Dr. Mahmud Esat Coşan Hoca efendinin sohbetlerinde derlediğimiz ,Gülistandan bir demet yazı dizimizin bu haftaki konusu”PEYGAMBER SAS EFENDİMİZİN DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU”
Bu gece nedir? Nedir bu Mevlid Gecesi?.. O Ahmed-i MahmûduMuhammed-i Mustafâ Efendimiz’in, alemlere rahmet olarakgönderilmiş rahmet peygamberinin, hiç kimsenin nâil olamadığı Makàm-ı Mahmûd’un sahibi, ahir zaman peygamberi,kendisinden sonra başka nebî ve rasûl gelmeyecek olan, kıyamete kadar hükmü devam edecek olan; ahirette de Livâü’l-Hamd elinde olup, mahşer günü Adem AS ve bütün peygamberler Livâü’lHamdinin altında mahşer günü haşrolacak olan Rasûlü’sSakaleyn, İmâmü’l-Harameyn, ins ü cinnin peygamberi, iki cihan serveri, seyyid-i veled-i Adem, eşrefü’l-mürselîn, ekremü’r-rusül, imâmü’l-müttakîn, senedü’l-àşıkîn, şefîü’l-müznibîn, kurret-i ayni’l-müslimîn, tâc-i ruûsi’l-mü’minîn, habîbu’llàh, halîlu’llàh, rahmetu’llàh, hidâyetu’llàh, sa’du’llàh Efendimiz Hazretleri’nin cihâna teşrif ettiği gün… Salla’llàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî, ve ezvâcihî, ve evlâdihî, ve zürriyyâtihî, ve ahbâbihî, ve ihvânihî, ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn… Allah-u Teàlâ Hazretleri Peygamber SAS Efendimiz’in sevgisine, rızasına, iltifatına, teveccühüne, şefaatine, , cümlenizi nâil eylesin…
Peygamber SAS Efendimiz’in doğumuyla ilgili bazı bilgileri, bu
sohbetimde hatırlatmak istiyorum: Peygamber SAS Efendimiz’in doğum zamanı ne zamandı?.. Alimlerin incelemelerine göre bundan 1427 yıl kadar önce oluyor. 571 Miladi Senesinin Nisan ayının 20’sinde teşrif etmişler,
doğmuşlar, alemleri nura gark etmişler. Peygamber Efendimiz Hazretleri’nin doğumu o zaman. Tabii o zaman hicretten 53 yıl [ay yılı] kadar önce oluyor.
Kamerî takvime göre de, hicretten önce 53 yılında doğmuş oluyor. Rebîü’l-evvel ayının 11’ini 12’sine bağlayan, pazarı pazartesiye bağlayan gece sabaha doğru, seher vaktinde doğmuş Peygamber SAS Efendimiz. Ve bu gün de, bu sene de yine pazarı pazartesiye bağlayan gecede Mevlidini kutluyoruz. Bu bir tesadüf… Tabii, yalnız o zaman Nisan ayıymış, şimdi Temmuz ayına kaymış oluyor. Çünkü kamerî sene, şemsî seneden, onbir gün kadar eksiktir, 354 küsür gündür. Tabii eksik olunca, her sene 11 gün eksik olduğu için, gittikçe bir farklılaşma meydana geliyor.
Bunun bir güzel tarafı, Ramazanlar, bayramlar, kutlamalar bize göre senenin her gününe, yâni şimdi kullandığımız takvime göre senenin her gününe geçiyor. Her sene bir başka ayda, bir başka güne gelmiş oluyor. Senenin bütün günleri mübarekleşmiş, şereflenmiş oluyor bir bakıma… O da bir güzel şey!…Peygamber SAS Efendimiz Mekke-i Mükerreme’de doğdu, kabr-i şerîfi de Medine-i Münevvere’de…
Peygamber SAS Efendimiz Mekke-i Mükerreme’de dünyaya geldiler. Doğduğu ev neresiydi?.. Hacca gidenlerin gözünün önüne gelsin: Safa ile Merve arasında biliyorsunuz, sa’y yapılan bir kapalı, uzun mekân var. Dörtyüz küsür metre kapalı alan… Bu Mescid-i Haram’ın, Kâbe’nin olduğu mübarek mescidin kuzeydoğusuna rastlar.
Onun da dış tarafında, yâni Kâbe’ye göre aksi, mukabil istikamette, şimdi ortalığı açtılar, büyük bir meydan oldu. Safa ile Merve arasından o meydana çıktığınız zaman, sağ tarafta Cebel-i Ebû Kubeys dediğimiz Safâ tepesinin bulunduğu dağ var. Üzerinde Suud hükümdarının sarayı var şimdi… Önünüz büyük boşluk… Sol tarafa da dönüp baktığınız zaman, Merve tarafında da çarşı var, sıkışık binalar var.
Tam karşınızda büyük bir meydan var. O meydanda bir yol döner, otobüsler, vasıtalar oradan döner giderler. Onun kenarında, yolun Mescid-i Haram tarafında bir tek ev kalmıştır. İşte o ev Peygamber SAS
Efendimiz’in doğduğu evdir. Hacca gitmiş, umre yapmış kardeşlerimiz belki ziyaret etmişlerdir, bazıları bilirler. Şu anda betonlu, tuğlalı bir yeni bina
şeklinde… Yâni eski hali korunamamış ama, mekân korunmuş. Demek ki tamir görmüş. Kütüphane olarak kullanılıyor. Açık, girilip içinde kitaplar okunabiliyor. Gazeteler, mecmualar oraya konulmuş, raflardaki kitaplar okunabiliyor.
Bu mübarek binanın girişinde, salona girdikten sonra, sağ tarafta kalan bir kapalı oda var. Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri’nin doğduğu mekân orasıdır diye, beni bazı kıymetli, aziz dostlar o odaya özel olarak soktular. Herhalde, biraz da yasaklanmış öyle herkesin oraya girmesi… Tabii ben çok memnun oldum, mesrûr oldum, eridim, sevinçlere gark oldum. Orada iki
rekat namaz kıldım; Allah kabul eylesin… Sonra da dedim ki: “—Yâ Rabbi, Peygamber SAS Efendimiz madem bu odada doğdu; ben de şu yaşa geldim ama, şu odayı ziyaretimden sonra ben de sanki yeni doğmuş gibi olayım! Annemden doğduğum zamanki gibi günahlarım afv u mağfiret olsun…
Bundan sonraki hayatım da yâ Rabbi, rızana uygun olsun…” diye dualar ettim. Çok mütehassis oldum, bana o odayı gösteren kardeşlere de
dualar ettim. Birisi talebem, o aracı oldu. Müdür bey de arif bir kimse, o da müsaade etti, orayı ziyaret etmiş oldum. Doğduğu ev orasıdır. O mıntıka, o meydanlık Benî Hâşim mıntıkasıydı. Yâni Peygamber Efendimiz’in dedelerinin, amcalarının, akrabalarının olduğu mıntıkaydı. Doğduğu ev de işte orası, orada doğdu Peygamber SAS Efendimiz.
Peygamber SAS Efendimiz’in babası Abdullah ibn-i Abdi’l- muttalib. Yâni dedesi Abdü’l-muttalib, babası Abdullah… Dedesi Abdü’l-muttalib milâdî 520 senelerinde Kureyş’e reis olmuş bir kimse… Onun hakkında, dedesi hakkında bilgi verelim. Çünkü, annesi de vefat edince, Peygamber-i Zîşânımız’a dedesi bir müddet nezaret etti. Sonra da amcası Ebû Talib’e havale edip, o da ahirete göçtü. Dedesinin ismi Abdü’l-muttalib değil. Asıl ismi Âmir. Ama Abdü’l-muttalib denmiş. Onun sebebi: Amcası Muttalib’in yanında büyümüş babası ölünce. Onun için Mutallib’in kulu, kölesi mânâsına Abdü’l-muttalib lakabıyla anılmış amcasının yanında büyüdüğünden. Saçında bir tutam beyazlık varmış, onun için Şeybe diye isimlendirilmiş. Şeybe, biliyorsunuz saç beyazlığı demek. Saçında beyazlık olduğundan, bu dedesinin adına Şeybe denmiş. Bu da lakab, asıl ismi değil… Şeybetü’l-hamd demişler; yâni hamd edilen, sevilen bir kimse diye. Çünkü basîretle, dirâyetle güzel bir yönetim devresi olmuş onun devresinde… Yönetim güzel olmuş. Önemli olaylardan birisi: O zamana kadar bir ara düşmanlar istila edince Mekke-i Mükerreme’yi, vurmuşlar, kırmışlar, yakmışlar, yıkmışlar… Zemzem kuyusunu da doldurmuşlar, kapatmışlar.
Millet Zemzem kuyusunun yerini bulamamış uzun zaman… Tabii bulsalar diye, bulabilirler diye belki düşünür insan ama, işte kocaman bir meydan…
Bir tarafta Kâbe-i Müşerrefe var, ama zemzem kuyusu nerede?.. Bilememişler, bulamamışlar. Belki biz elimize kazmayı, küreği alıp da köşe bucak arayıp bulunur diye düşünebiliriz.
Neyse… Bu Abdü’l-muttalib, Şeybe lakaplı Âmir ibn-i Hâşim, Hâşim oğlu Âmir, Peygamber Efendimiz’in dedesi, 540 senesinde zemzem kuyusunu bulunca, tabii halk çok memnun olmuşlar. Zemzem kuyusunu buldurmuş. İçine atılan taşları ve sâireleri çıkarttırmış. Böylece zemzem suyundan, zemzem kuyusundan onun zamanında tekrar istifade edilmeye başlanınca, onun sevgisi, saygınlığı halk arasında yayılmış, daha da artmış. Kendisini beğenmişler. Güzel yüzlü bir kimse imiş.