KHAS İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölüm Başkanımız Doç. Dr. Konca Şaher’in eşyazarlarından biri olduğu “COVID-19 Karantinasında Gürültü Rahatsızlığı: Pandemi Öncesi ve Esnasına Dair Bir Kamuoyu Araştırması” başlıklı makale, çevremizle ve yaşadığımız mekan ile kurduğumuz ilişkinin pandemi sürecindeki değişimini ve yaşam koşullarımız sebebiyle yeniden şekillenen gürültü algımızı ele alıyor.
Uluslararası Ses Yılı olarak belirlenen 2020 yılı küresel pandemiyle beraber ironik bir şekilde ‘sessiz’ ve ‘izole’ geçen bir yıl oldu. Pandemi sürecinde değişen yaşam ve çalışma alışkanlıkları, pandeminin yaratmış olduğu stres ve kaygı koşulları bireyin çevresi ve yaşadığı mekan ile kurduğu ilişkileri yeniden biçimlendirmeye başladı.
Kadir Has Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölüm Başkanı Doç Dr. Konca Şaher, Bilgi Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Ayça Şentop Dümen ile kaleme aldığı “COVID-19 Karantinasında Gürültü Rahatsızlığı: Pandemi Öncesi ve Esnasına Dair Bir Kamuoyu Araştırması” (Noise annoyance during COVID-19 lockdown: A Research of public opinion before and during the pandemic) başlıklı makalede (*) bu olağanüstü koşullar altında değişen gürültü ve yaşam koşulları ile konut kullanıcılarının yeniden şekillenen gürültü algısını inceliyor.
İki ana eksende ilerleyen makalenin ilk bölümünde, İstanbul’da bulunup çevresel faktörleri farklı olan iki konutun (biri, çevresel gürültü seviyesi ‘yüksek’ ve ana caddeye yakın; diğeri çevresel gürültü seviyesi ‘ortalama’ olup daha yeşillik bir alanda) pandemi dönemindeki ölçümleri karşılaştırılıyor. İkinci bölümde ise Dr. Şaher’in yönetim kurulu başkanlığını, Dr. Dümen’in genel sekreterliğini yürüttüğü Türk Akustik Derneği’nin web sitesi üzerinden paylaşılan ve 1053 kişinin katıldığı anketin sonuçları değerlendiriliyor.
İKİ FARKLI KONUT, İKİ FARKLI ÇEVRE
Çalışmanın ilk kısmında birisi ana cadde kenarında yer alan ‘yüksek gürültülü’, diğeriyse bir site içerisinde yer alan ‘orta derecede gürültülü’ iki yerleşim alanında, 24 saatlik çevresel gürültü düzeyi ölçümleri gerçekleştirildi. Aynı konumlarda başka bir çalışma kapsamında ölçülen 2017 yılına ait çevresel gürültü düzeyi verileri ile pandemi dönemi değerleri karşılaştırılarak pandemi süreci boyunca çevresel gürültü düzeylerinin nasıl değiştiği hakkında objektif bulgular elde edildi.
Ölçümlerin, haftaiçi günlerde uygulanan yarı kapanma halinde ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu haftasonu ve tatil dönemlerinde tekrarlanması ise COVID-19 ile mücadele önlemlerine bağlı yaşanan akustik kontrastı ortaya koyuyor.
Haftaiçi ölçüm sonuçlarında her iki konutta da gürültü düzeylerinde pandemi öncesi döneme kıyasla yaklaşık 2 dB düşüş görülmekte. Bu gözlem için Dr. Şaher, “balkon kullanma sıklığının ve konutlarda geçen sürenin artmasıyla beraber çevresel gürültü düzeylerindeki azalmanın beklenenden az olduğunu söylemek mümkün. Bu sonuçlar trafik yoğunluğundaki azalma sebebi ile beklenen düşüşün bina çevresindeki insan gürültülerindeki artış nedeniyle çok yüksek olmadığını gösteriyor” yorumunu yapıyor.
Bu durum sokağa çıkma yasağının etkin olduğu haftasonu ölçüm sonuçlarında kendini daha net belli ediyor. Sokağa çıkma yasağı esnasında yapılan ölçümlerde ‘yüksek gürültülü’ konutta gürültü düzeyi pandemi öncesine göre yaklaşık 8 dB düşüş gösterirken, ‘orta derecede gürültülü’ konutta gürültü düzeyi dış ortam insan aktiviteleri sebebiyle pandemi öncesine oranla 5 dB artmakta. Başka bir deyişle ulaşım gürültülerinde düşüş yaşanırken insan aktivitelerinden kaynaklanan gürültü düzeylerinde artış yaşanmakta.
ŞİKAYETÇİ VEYA MEMNUN OLDUĞUMUZ GÜRÜLTÜLER
Makalenin ikinci bölümü, pandeminin ilk dalgası esnasında konutlarda gürültü algısını araştırmak üzere başlatılan çevrimiçi anket çalışmasının sonuçlarını yansıtıyor. Bu ankette katılımcılardan pandemi başladıktan sonraki bir aylık süreçte ve pandemi öncesi dönemde konutlarında işittikleri trafik gürültüsü, komşuluk gürültüleri ve evdeki diğer odalardan gelen gürültülere bağlı rahatsızlıklarını değerlendirmeleri istendi.
Ankette ayrıca konut memnuniyeti, gürültüye hassasiyet, evde geçirilen süre, hissedilen stres ve kaygı düzeyini ölçmeye yönelik birtakım sorular da yer aldı. 29 Nisan-1 Haziran 2020 arasında sürdürülen ankete çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir’den olmak üzere 46 ilden katılım oldu ve 1053 kişiden gelen yanıtlar değerlendirmeye alındı.
Sonuçlar pandemi öncesinde de pandemi esnasında da ‘komşuluk gürültüleri’nin trafik gürültüsü ve konut içi gürültülere göre daha rahatsız edici bulunduğunu gösteriyor. Ancak trafik gürültüsüne bağlı rahatsızlıkta beklendiği gibi önemli bir düşüş görülürken, pandemi esnasında ‘komşuluk gürültüsü’nde önceki döneme göre anlamlı bir değişim gözlemlenmiyor.
Diğer bir deyişle pandemi sırasında en çok ‘komşuluk gürültüsü’nden şikayetçi olduk ama anket sonuçlarına göre, zaten yüksek olan ‘komşuluk gürültüsü’ rahatsızlığımız pandemi nedeniyle eskisine oranla artmış gözükmüyor. Öte yandan pandemi döneminde ayrıca kişilerin kendi konutları içindeki gürültülerden memnuniyetsizliğinin de önceki döneme göre önemli oranda arttığı gözlemleniyor.
Dr. Şaher, bu çalışma bağlamında katılımcıların sözel yorumlarına bakıldığında konuşma, çocuk ağlaması, müzik, temizlik, sifon ve balkon aktivitelerinin “rahatsız edici” ses olarak tanımlandığını; kuş sesleri ve konuşma seslerinin ise “rahatlatan ses” olan tanımlandığını söylüyor ve ekliyor: “Burada komşulardan gelen konuşma seslerinin hem ‘rahatsız edici’ hem de ‘rahatlatan (yalnız olmadığını hissettiren)’ ses olarak betimlenmesi, sesin bağlam ve kişilerin psikolojisiyle olan ilişkisini gösteren güzel bir örnek.”
Literatürde ‘rahatsız edici’ sesi düzey ya da sesin spektrum özellikleriyle tanımlamaya çalışan araştırmalar olmasına rağmen sesin hangi ortamda duyulduğu, kişinin o andaki fiziksel – ruhsal sağlık durumu ile söz konusu sesin kişi için ifade ettikleri algı üzerindeki önemli etkenlerdir.
SES YALITIMI DAHA FAZLA ÖNEM KAZANIYOR
Bu anket çalışması dolaylı olarak “ev” algımıza ve evi kullanımımızda yaşanan dönüşüme dair bulgular da sunuyor. Katılanların %61’i karantina sürecinde evden hiç çıkmadıklarını ifade ederken, %67’si de gündelik olarak yüksek konsantrasyon gerektiren işler yaptıklarını ifade ediyor. Konutlar sadece bir yaşam alanı olmaktan çıkıp aynı zamanda bir iş, spor ve sosyalleşme alanına dönüşürken, evde geçirilen sürenin uzaması, pek çok insanın aynı anda konutlarda bulunması ve konutların çok farklı işlevleri aynı anda barındırır hale gelmesi, bir yandan gürültünün nicelik ve niteliğini değiştirirken diğer yandan da bu mekanlardan akustik beklentilerimizi yeniden şekillendiriyor.
Konutların üstlendiği bu yeni işlevlerin deneyimlendiği pandemi döneminde insanlarda “ses” ve “ses yalıtımı” konularında olumlu anlamda bir farkındalık oluştuğunu söyleyen Dr. Şaher, “Konutların sunduğu fiziksel koşulların arasında ‘ses yalıtımı’ çok kolay gözlemlenen bir parametre olmadığı için ileride gayrimenkul seçimlerinde kullanıcılar ‘ses yalıtımı’ performansının belgelenmesine yönelik daha çok talepte bulunacak,” diyor.
Ulaşım gürültülerinin daha az olması nedeniyle “orta derecede gürültülü” ya da “düşük gürültülü” olacağı öngörülen ve sessizlikle özdeşleşen site ve konut alanlarında ise insan kaynaklı gürültü nedeniyle oluşabilecek artan gürültü düzeyleri nedeniyle mimarların bina cephelerinin performansını değerlendirmek durumunda kalacaklarını belirten Dr. Şaher; her iki durumda da ses yalıtımına yönelik tasarım kriterlerinin ön plana çıkacağını söylüyor.