Site icon Yozgat Ses Haber

Samet İşbilen :”DAVA”

Derttir dava, dert edinebilene,

Devadır dava, merhem arayana,

Yoldur dava, yolcu olabilene,

Haktır dava, hakikati arayana,

Ömürdür dava, yolunda tüketebilene…

Dava; savunulan düşüncedir, çözüm bekleyen bir konudur. Bir gün davasında kendi yolculuğuna çıkmaya karar veren herkes bu yolda yalnızlığını kabullenmeli ya da derdini de, devasını da, yolunu da Hak’ta arayan, Hak’ta bulan ve Hak’ta bilen insanlarla birlikte olup kervanı yalnız bırakmamalıdır.

Biz hayatımızın her anında bu davanın, hakkın mücadelesini veriyoruz. Sanıyor muyuz ki ülkemizin İsrail, ABD, İngiltere, Fransa veya Ermenistan veya diğerleri ile aramızda ki problem demokrasi, adalet, hukuk, ekonomi veya modernizasyon problemi. Sultanımız Abdülhamid Han’ın da dediği gibi “Bu hak ile batılın savaşıdır ve batılın kazandığı henüz görülmemiştir” batıl Müslümanca yaşamamızı istemediği gibi Müslümanlığa tahammülleri bile kalmadı. Bizlerinde kendine dert edindiği, kan döktüğü, hayatlarını feda ettiği ve nice bedeller ödediği işte böyle aziz bir davadan bahsediyorum.

Kendimize dert edindiğimiz davamız tüm dünya coğrafyalarında İslam’ı yaşamak ve emirlerini rahatça yapabilmektir. Cennet vatan ülkemizde kardeşçe yaşamak, ilimde ve bilimde ülkemizi hak ettiği seviyeye çıkarmak ve refahça yaşamaktır. Yani bu aziz milleti özünü hatırlatmak ve özüne döndürmektir.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İlim Yayma Cemiyetinin 61. Olağan Genel Kurulu’nda; Salonda bulunan genç kardeşlerimizi göstererek “Asımın neslini yetiştiremezsek, yaptığımız onca yolun, onca konutun, onca hizmetin ne anlamı var? Birileri sizleri karalamak isteyecek, çalışmalarınızı gölgelemek, pak sicilinize kara çalmak için elbette elinden geleni arkasına koymayacaktır. Hiçbir şeyin önemi yoktur. At bir kenara bas üstüne” diye konuştu. Bizler nefsi ve hissi şeylerimizi bir kenara bırakıp yolumuza bakacağız.

Ülkemiz ve Müslümanlar olarak İslam’ı yaşamak ve yaşatmak için sıkıntılı zamanlardan geçtiğimiz şu dönemde dava şuurumuzu tazelememiz ve bazı soruları kendimize sormamız gerekiyor. Meşgul ettiğimiz koltuğu kendi çıkarlarımız uğrana kullanıyor, ümmet menfaatine çalışanları tanımazlık ediyor muyuz? Ayrıca nefsin için yer aldığın bir davada, şans eseri oturduğun bir koltuktan hak ederek ve altına pisleterek kaldırılınca sosyal medya mecralarında, dost ve düşman buluşmalarında, sokak ortalarında yersiz ve mesnetsizce eleştiride bulunmak kimseyi ne popüler eder, ne dava sahibi ne de adam eder. Biraz sert oldu galiba ama olsun hakkı tutmak; hakikati söylemektir. Hakikati söylerken aslan gibi kükremek gerek. Çünkü herkes aslına yani özüne yakışanı yapar.

Evet, dün olduğu gibi bugün de yedi düvele karşı haklı mücadelemizi verirken en etkili aracımız siyasettir. Bugün bazı buluşmalarımızda “dik durmak” diye kullandığımız kelime aslında tüm kuvvetinle mücadeleyi devam ettirmek ve vesayet odaklarının karşısında geri adım atmamaktır.  Recep Tayyip Erdoğan’ın “ İsim ve İkbal tartışması yapmak yerine dava şuuruna sahip çıkmalıyız” sözünü dikkate almalı daima kendisine çalışan kariyerist siyasetçi tipini ötekileştirmek ve yerlerde sürünen siyasetçi kariyerinin idealist siyasetçiye dönüştürülerek toparlanmamız gerekmektedir. Bu davayı sırtlayacak fedakârların üç beş eksikliğine ve hatalarına bakarak davamızı suçlamamalı ve ona olan güvenimiz asla sarsmamalıyız. Ayrıca bugün siyasi partiler artık bir kişi ile özdeşleşmesi bırakılmalıdır. Eğer bu kişilere bağlı özdeşleşme devam ederse mücadelesini verdiğimiz dava şuuru kurumsallaştıramayıp, rasyonel ve meşru bir zemine oturtamayız. Aksi halde en etkili silahımızı kaybetmiş oluruz

Bugün bizlere düşen boş işlere vakit harcamayı bırakıp yeni ve güçlü Türkiye için gece gündüz çalışmak ve sabırlı olmaktır.  Asla unutmamalıyız ki, bu kutlu dava, inancı uğruna fedakarlık yapan ve milletini sevmenin ne demek olduğunu en iyi bilenlerin omuzlarında yükselecektir.

Ve tabi ki bunca şeyin gerçekleşmesi bir teşkilat ile olur. Tam da o soru; Nasıl bir teşkilat?

Hak getire…

Exit mobile version